16 Mayıs 2020 Cumartesi

HIV, BEN ve SEVGİ





20 Nisan 2015. Hiç unutamayacağım o tarih.

 

Her zamanki gibi işe gitmek üzere erkenden uyandım. Ancak, bu sefer yataktan kalkmam çok zor oldu. Kendimi bitkin ve güçsüz hissediyordum. Zor da olsa yataktan kalkıp giyindim. Gömleğimi giymekte zorlandım çünkü sağ kolumu kaldıramıyordum. Nedenini bilmediğim bir güç kaybı yaşıyordum. İşim, evde kalıp dinlenmeme imkân verecek bir iş dalı değildi. Özel bir kurumda öğretmendim ve belirli bir saatte işimde, sınıfımda, öğrencilerimin karşısında olmak zorundaydım. Hem öğrencilerimi öğretmensiz bırakamazdım hem de derse girmezsem işimi kaybederdim. Kendimi toparlayıp işe gitmek üzere evden çıktım. Ve yaşadığım kabuslar o an başladı.

 

Yolda yürürken bir anda bacaklarımda hissizlik oldu ve yere yığıldım. Kalkmaya çalıştım ama başaramadım, bacaklarım vücudumu kaldıracak kadar güçlü değildi. Kendimdeydim, bilincim yerinde idi ama vücuduma söz geçiremiyor, uzuvlarımı kontrol edemiyordum. Kimse yardıma gelmedi. Bir süre sonra karşı dükkândan yaşlı bir amca “ambulans çağırdım, birazdan gelir” dedi uzaktan. Ve ambulans geldi.  Görevliler beni tutup kaldırdılar. Ayakta durabiliyor ve yavaş da olsa yürüyebiliyordum. Görevliler yürüyebildiğimi, bu yüzden de hastaneye götüremeyeceklerini söylediler. Şaşırmıştım. “Evet yürüyorum ama düşünce kendi başıma kalkacak kadar güçlü değilim” diyebildim, ama dinlemediler. Bana bir kâğıt uzatıp “ambulansın geldiğine dair şurayı imzalayın” dediler. O an kafam karmakarışıktı. Neyim vardı da bu kadar güçsüzdüm, neler oluyordu bana böyle” diye düşünüyordum. Bir an evvel hastaneye gitmek zorundaydım. Uzatılan kâğıdı imzalayıp taksi ile hızla hastaneye yetiştim. Acilde beni yatırıp tetkiklere başladılar. Bu arada sağ kolumdan başlayan güçsüzlük, sağ bacağıma, sol bacağıma ve oradan da sol koluma geçmişti. Bütün vücudumda güç kaybı vardı artık. Bu arada iş yerime haber verdim. Öğrencilerim merak edip hastaneye geldiler. Bir yandan üzülüyor bir yandan da öğrencilerimin bana verdiği değeri, sevgiyi görünce seviniyordum. Ama kafam karmakarışıktı. Neden böyle oldum ben? Akşama doğru bana hastaneye yatmam gerektiğini söylediler. Hemen nöroloji bölümüne yatışım yapıldı. Öğrencilerim bana pijama almışlardı. Onlara gitmelerini söyledim ama gitmek istemiyorlardı. Başımda refakatçi olarak bir kişinin kalması konusunda anlaştık. Bu arada yurtdışında yaşayan aileme haber verdik. Gece 15 dakikada bir doktorlar ve hemşireler beni sürekli kontrol ediyorlardı. Kötüleşebileceğimden endişe ediyorlar ve yoğun bakıma alınabileceğimi söylüyorlardı. Sabah oldu. Sürekli gelip benden kan alıyorlar, yeni yeni tetkikler istiyorlardı. Henüz teşhis konamamıştı. İkinci günün akşamında bir kız öğrencim refakatçi olarak kaldı yanımda. Ailesinden benim için izin almış, ailesi de “öğretmenini yalnız bırakma” demiş. Bunu öğrenince göz yaşlarımı tutamadım. Ve üçüncü gün, nihayet teşhis kondu ve Gullain Barre sendromu olduğum söylendi. Neydi bu? İlk defa duymuştum. Ender görülen bir hastalıkmış. Artık tedaviye başlanabilirdi. İlk sorduğum soru “Tekrar ayağa kalkıp yürüyebilecek miyim?” oldu. Aldığım cevap bana dünyaları geri verdi. “Evet, yürüyebileceksin” dedi doktor. Teşhis konulmuştu ve şimdi tedaviye başlanabilirdi. Hemen bu nörolojik tutulma için tedaviye başlandı. Artık umudum vardı.

 

Benden hala kan alıyorlardı. O gün öğleden sonra HIV pozitif olduğumu da söylediler. Korkmuştum. Hastaneye başka bir rahatsızlıktan dolayı gitmişken HIV ile yaşadığımı da öğrenmiştim. Daha önce test yaptırmayı hiç düşünmemiştim. Keşke test yaptırsaydım ve daha önce öğrenebilseydim. Bu kar kötü bir tablo ile karşılaşmazdım ve HIV vücuduma daha az zarar vermiş olurdu.

 

Annem geldi. Gullain Barre için 6 gün boyunca bana ivig tedavisi uygulandı ve fizik tedavi ve enfeksiyon birimlerine başvurmam söylenerek taburcu edildim. Artık hiçbir şekilde kımıldayamıyor sadece nefes alabiliyordum. İstanbul’da yakınımız olmadığı için memlekete gitmemizin daha mantıklı olacağını düşündük. Annem 75 yaşında. Uçak biletimizi aldık. Havaalanına vardığımızda beni bu şekilde uçağa alamayacaklarını söylediler. Çaresiz kalmıştık. Çaresizliğimizi görevlilere anlattık ve kabul ettiler. Bu arada memlekette akrabalara haber verdik, uçaktan inişte ambulans bekliyordu. Hemen özel bir hastaneye yatışım gerçekleşti ve fizik tedaviye başlandı. Fizyoterapiste HIV pozitif olduğumu söylememin doğru olacağını düşündüm, söyledim. O gün öğleden sonra özel hastaneden taburcu edildim. Yani resmen hastaneden kovuldum. Oradan devlet hastanesine gittik. Saat 4’ü geçtiği için poliklinikler kapanmıştı. Acile gittik. Ben sedyede idim. Yanımdakilerin HIV pozitif olduğumu bilmelerini istemiyordum. Acil doktoruna özel bir şey söyleyeceğimi belirtip yaklaşmasını rica ettim. Doktor yaklaşmadı. Ben de “HIV” dedim. Olduğu noktada bağırarak “AIDS misin?” dedi. Beynimden vurulmuştum. Yanımdakiler herkes duymuştu. “Evet” dedim. Acilde bir şey yapamayacağını, ertesi gün polikliniğe gitmem gerektiğini söyledi. Çaresiz eve döndük. Ailede herkes suskundu. Ertesi gün devlet hastanesi enfeksiyon bölümüne gittik. Oradaki doktor, özel hastanenin kendisini aradığını ve kendisinin de “Hastayı buraya göndermeyin, burada bir şey yapamam” dediğini söyledi. “Tıp fakültesine git” dedi. Kendimi bir mikrop gibi hissettim. Bana yaklaşan herkesi hasta edecek çok kötü bir mikrop. Oradan tekrar eve döndük ve ertesi gün randevu alıp tıp fakültesine gittik. Burada bana yeniden testler yapıldı. HIV RNA sonucumu bekledik. CD4 sayımın 112 olduğunu öğrendim. Aynı zamanda nörosifiliz tanısı da kondu. Belimden bir sıvı aldılar. Tüm bunlar ayakta yapıldı, hastaneye yatırılmadım. Haftada 3 gün sabah hastaneye gidiyor, akşam eve dönüyorduk. Beni battaniyelerle taşıyorlardı. Bazı günler kendimde olamıyordum. HIV RNA sonucunu 1,5 ay sonra öğrenebildim. Bu sürede sadece nöresifiliz için 14 gün hastanede yatarak tedavi gördüm. HIV için RNA sonucu beklendi ve bu süreçte herhangi bir şey yapılmadı. Bu arada Ankara’dan western blood doğrulama sonucum da geldi, HIV pozitif olduğum kesinleşti. Nihayet 1,5 ay sonra HIV tedavisine başladım, ilaçlarımı almaya başladım. Fizik tedaviye gitmem gerekiyordu. Tıp fakültesinin fizik tedavi bölümüne gittim. Orada sürekli bir rahatsızlığım olup olmadığını sordular. HIV pozitif olduğumu söyledim. Bana, HIV pozitifler için uygun teçhizatlarının olmadığını bu yüzden de beni fizik tedaviye alamayacaklarını söylediler. HIV pozitifler için uygun fizik tedavi teçhizatları nelerdi acaba? HIV pozitifler için özel teçhizatlar mı gerekiyordu ki? Yapabilecek bir şeyim yoktu. Zaten çoğu günler kendimde de değildim. Çaresiz eve döndük. Beni tedavi etmeyeceklerinden korktuğum için başka bir hastanede HIV pozitif olduğumu söylemeden fizik tedavi aldım.

 

Gullain Barre sendromu için gerekli tedaviyi oldum. Arkasından da uzun bir süre yatağa çakılı kaldıktan sonra fizik tedavi görerek ayağa kalktım. Vücudum tekrar güçlendi ve motor kabiliyetlerimi yeniden kazandım. 5 yıl geçti, yürüyebiliyorum, hatta koşabiliyorum.

 

Ha HIV mi? O zaten günde 1 tane ilaç ile çok rahat kontrol altına alınabiliyor. Her gün ilacımı alıyorum, sorunsuz normal yaşamıma devam ediyorum. Korunmasız cinsel ilişki, kan yoluyla ve anneden bebeğe geçtiğini, aynı odada bulunmakla, aynı kaptan yemek ya da içmekle, öpüşmekle, sarılmakla, sohbet etmekle asla başkasına geçmediğini öğrendim.

 

Hastalık sürecimi gözden geçirdim. İlk aşamada uçağa alınmayışım, özel hastaneden kovuluşum, devlet hastanesi acil serviste yanıma yaklaşmayıp uzaktan “AIDS misin?” diye bağıran doktor, enfeksiyon doktorunun “O hastayı buraya göndermeyin dedim onlara, neden gönderdiler seni buraya” demesi, tıp fakültesinde fizik tedaviye “HIV’e uygun teçhizatımız yok” denilerek tedaviye alınmamam, tüm bunlar hasta ve kımıldayamaz durumda olan biri için büyük travmalardı.

 

Tüm yaşadıklarımı değerlendirdiğimde bir şeyi fark ettim. Beni en çok etkileyen şey, HIV pozitif olmam değildi, HIV pozitif olduğumu öğrenen insanların tepkileriydi. Hastalandığım süreçte öğrencilerimin benim için yaptıklarını düşündüm. Öğrencilerimin beni ne kadar çok sevip önemsediğini gördüm. Bir kız öğrencimin ailesinden izin alarak sabaha kadar başımda beklemesini ömrüm boyunca unutmayacağım. Artık hayatımı insanlara sevgiyi öğretmeye ve HIV’i anlatmaya adadım. Herkese ayırımsız sevgi gösteriyorum, seviyorum ve seviliyorum. Sevgi güzel şey. Teşekkürler HIV, bu sevginin farkına varmamı sağladığın için.

 

Can Akdeniz Aesculapius (hivturkey@gmail.com)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder